Yaklaşan seçimler, Avusturya’da yaşayan Türk kökenli vatandaşlar için yeni bir umut kapısı aralıyor. SPÖ’nün listelerinde aday olan Türk kökenli isimler, toplumun farklı kesimlerini temsil ederek siyaset sahnesinde yerlerini alıyor. Ancak bir soru var ki, adayların seçim kampanyalarının merkezine oturması gereken bir konuyu gündeme taşıyor: Partinizin Türkiye’nin Avrupa Birliği savunma politikalarına katılımına karşı duruşuna katılıyor musunuz?
2021 yılında SPÖ’nün Savunma Sözcüsü Robert Laimer, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin savunma işbirliği programı olan PESCO’ya (Ständige Strukturierte Zusammenarbeit) katılımına sert bir dille karşı çıkmıştı. Laimer, yalnızca demokratik değerlere ve hukukun üstünlüğüne saygı gösteren ülkelerin AB savunma politikalarına katılabileceğini belirtmiş, Türkiye’nin bu kriterleri karşılamadığını vurgulamıştı. Türkiye’nin sözde insan hakları ihlallerine dikkat çeken SPÖ, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye yönelik eleştirilerine de destek vermişti.
Peki, SPÖ’nün bu politik duruşu Türk kökenli adaylar için ne anlama geliyor? Avusturya'da yaşayan Türkler, ülkelerinin AB ile olan ilişkilerinde yaşanan bu tür gerilimlerden nasıl etkileniyor? Bu sorular, hem Türk kökenli seçmenlerin hem de genel kamuoyunun kafasında giderek büyüyor. Çünkü siyasette aidiyet, yalnızca köken ve temsil ile sınırlı değil; aynı zamanda adayların parti politikalarıyla ne kadar uyumlu oldukları ve kişisel görüşlerini ne derece savunduklarıyla da ilgili.
SPÖ’nün savunma politikalarına yönelik sert eleştirileri, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin tıkanma noktalarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Türk kökenli adayların, bu duruşa nasıl baktıkları merak konusu. Öyle ki, gelecekte Türkiye’nin AB ile savunma işbirliği talebi yeniden gündeme geldiğinde, bu adaylar parti çizgisinde mi kalacak yoksa kökenlerinden gelen farklı bir ses çıkarabileceklermi?
Bu noktada, seçmenlerin Türk kökenli adaylardan net bir yanıt bekleme hakkı var. Özellikle de Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri konusunda, adayların gelecekteki tutumları büyük önem taşıyor. Eğer partilerinin politikalarını tamamen destekliyorlarsa, bunu açıkça ifade etmeleri gerekiyor. Eğer karşı çıkacakları noktalar varsa, bu tutumlarını hangi gerekçelerle savunduklarını seçmenlere anlatmaları şart.
Bu sorular, yalnızca bir adayın kimliğini değil, temsil ettikleri kitlenin beklentilerini ve gelecekteki siyasi duruşlarını da etkileyecek. Dolayısıyla, Türk kökenli adaylar bu meselede sessiz kalmamalı, parti politikalarına nasıl yaklaştıklarını ve Türk toplumuna ne tür mesajlar verdiklerini net bir şekilde ortaya koymalılar. Aksi takdirde, seçmenler, adayların sadece liste doldurmak için mi orada olduklarını yoksa gerçekten halkın çıkarlarını mı savunduklarını sorgulamaya başlayabilir.
Sonuç olarak, Türk kökenli adaylar için bu seçim, yalnızca meclise girme yarışı değil. Aynı zamanda, hem partilerinin savunduğu politikalarla ne kadar örtüştüklerini hem de Türk toplumunun hassasiyetlerini ne ölçüde dikkate aldıklarını gösterme fırsatı. Şimdi, bu adaylardan beklenen, net ve cesur bir duruş sergilemek ve seçmenlerine hangi değerleri savunacaklarını açıkça beyan etmektir.
Schieder/Laimer: Klares Nein an die Türkei bei militärischer Zusammenarbeit