muammer.kelesoglu @ yahoo.com

Değerli dostlar. Bugün üç konu hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi; Günlük yaşantımızda karşılaştığımız bazı insanlarda öyle bir hastalık var ki; (istisnalar hariç) sanırsınız karşıdaki yüce dağları onlar yaratmış veya kendilerini bulunmaz bir Bursa kumaşı gibi düşünürler. Hele hele bir resmi veya özel bir iş yerinde çalışıyorsanız ve hasbelkader öyle birisi de sizin amiriniz olmuş ise, astığım astık, kestiğim kestik, gözleri döner, saldırgan bir yaratık olur ve yılların verdiği mutsuzluğun ve ezikliğin acısını sizden çıkartırlar. Kendilerindeki özgüven yoksunluğunu, bilgisiziliğini, tecrübesizliğini, sevimsizliğini ve her türlü hastalığını; fiziksel ve psikolojik sorunlarını kapatmak için iş yerinde ve dışarıda karşılaştığınızda sert veya küçümseyici davranışlarıyla sizi püskürtürler. Siz de içinizden''aman bununla uğraşmayayım'' diyeceğiniz için sonunda onlar kazançlı çıkar ve onlardan uzak durmaya çalışırsınız. Bu gibi insanlar dünyanın hemen hemen her yerinde ve her devlet dairesinde veya özel iş yerlerinde bulunur. Sanki; dünya sadece onlar için vardır ve dünya sadece onlar için dönüyordur.

Mutluluğunu, başkalarının mutsuzluğundan çıkartırlar. Ama onların hükümdarlığı ve zalimliği taa ki bir duvara çarpana kadardır. Ya da boyası dökülene, amirliği, makamı ve serveti bitene kadardır. Sonunda bir anda boşluğa düşerler, çevresinde hiç kimse kalmaz, makamından veya servetinden dolayı yapmacık sevgi ve saygı gördüğünü ancak o zaman anlarlar. İnsanları iyice ve dikkatlice incelerseniz bu gibi insanları çevrenizde çok görebilirsiniz.! Dışarıda çok sempatik ama çalışanlarına çok acımasızdırlar. Aslında biliyormusunuz, bir kişiyi sevmediğiniz halde ona sevgi göstermek veya saygı duymadığınız halde saygı göstermek kadar acı bir şey yoktur. ! Bilmezler ki; makam, rütbe ve servet geçicidir.!

İkinci konumuz ise;

Bizim bazı insanlar da biraz gariptir hani.!

Seçim zamanı bazı milletvekili adayları veya belediye başkan adayları dağ başındaki köylere ve kahvehanelere kadar gider, yerde oturur, sandalyeye çıkar, masaya çıkar, her kılığa girer, sözler verir ve vatandaşın oyunu ister ama seçildikten sonra burnundan kıl aldırmaz, vatandaştan uzaklaşır ve zaten vatandaş da onu bir daha ki seçime kadar hiç görmez, göremez. Görse bile seçilen kişi, seçmene saygı duyacağına; seçmen kişi oyunu verdiği seçilen vekilin önünde düğmesini ilikler, heyecanlanır, ayağa kalkar, saygı gösterir ve bu ilişki hep böyle gider, durur. Oysa ki gücünü kanun ve yasalardan alan medeni ve gelişmiş ülkelerde ise olay bunun tam tersidir. İlişkiler normaldir ve karşılıklı sevgi, saygı ve güvene dayanır. Çünkü medeni ve gelişmiş ülkelerde vatandaş vekilinden yol, su, elektrik, doğalgaz, ev, iş, okul, hastane, ilaç ve yardım istemez. Ondan bir beklentisi olmaz. Çünkü; o makam ve koltukta oturan kişi o vatandaşın sorun ve sıkıntılarını araştırır, öğrenir, takip eder ve gereğini yapar. Çünkü o ülkelerde musluklardan her gün içilecek temiz su akar, elektrikler kesilmez, yolları ve okulları yapılmıştır, gerekli sosyal yardımlar verilir, doktor ve sağlık hizmetleri ücretsizdir, hastadan bıçak parası istenmez.

Çünkü o ülkelerde seçilen vekilleri her gün sokakta, markette veya herhangi bir pastanede görmeniz ve karşılaşmanız mümkündür. Makam ve rütbenin geçici olduğunu, önemli olanın ülkeyi, devleti, belediye veya köyü iyi yönetmeyi, kendisini oraya kadar getiren vatandaşa mahçup olmamayı ve tepeden bakmamayı iyi bilirler. Bilmezler ki makam, rütbe ve servet geçicidr.! Gücünü iyi ahlakından, hoşgörüsünden, dürüstlüğünden, yardımseverliğinden ve merhametinden değil de; Makamından, rütbesinden veya servetinden alan insanlar gün gelir bunları kaybedince tepetakla gider ama oturduğu makamını, rütbesini şereflendiren insanlar ise daima güçlü kalır. Hani bir söz vardır ya; Nice elbiseler gördüm içinde insan yoktu, Nice insanlar gördüm sırtında elbise yoktu! Yani; maalesef nice boş insanlar birçok önemli makamları ve rütbeleri meşgul ederken, nice bilgi ve beceri dolu insanlar ise çalışacak makam bulamamaktadır.

Üçüncü konumuz ise;

Geçenlerde merak ettim ve Viyana'da sadece Avusturya imparator ve imparatoriçelerin gömülü olduğu bir mezarlığı ziyarete gitmiştim. Orada çok ilginç bir şey öğrendim. Şöyle ki; Avusturya Habsburg imparatorluk ailesinden birisi vefat ettiği zaman onun tabutu bu mezarlığın kapısına kadar getiriliyor ve kapı 3 defa metal bir sopa ile vuruluyor. İçerdekiler ''Kim geldi'' diye soruyor.! Sizlere bu konu hakkında bir video sunmak istiyorum. 1990'lı yıllarda bir toplantı için Bregenz'e gelen, bu arada Başkonsolosluğumuzu da ziyaret eden ve burada tanıştığım Avusturya- Macaristan İmparatorluğunun son veliaht prensi Otto von Habsburg'un ilginç bir cenaze videosunu sunmak istiyorum. 2011 yılında vefat eden Otto von Habsburg'un tabutunu mezarlığa getiren ve kapıyı metal bir sopa ile vuran kişi 1.ve 2. defasında onun bütün ünvanlarını şöyle sıralar ve sayar ''Avusturya-Macaristan Monarşisi'nin ve Avusturya-Macaristan, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Çekya, Slovakya, Slovenya, İtalya'nın bazı bölgeleri, Karadağ, Polonya, Romanya, Sırbistan ve Ukrayna'nın bulunduğu toprakların son veliaht prensi Otto von Habsburg'' getirildi der.! Ama her defasında kapının arkasındakiler ''Tanımıyoruz'' der. 3.defasında kapıyı çalan kişi şu cevabı verir; ''Otto-bir insanoğlu. ! ''der ve ondan sonra cezaneyi içeriye alırlar.

https://www.youtube.com/watch?v=VI2G2SkYnOA

Yani bütün bu cenaze töreninde rütbe, makam ve servetin hiç bir değeri olmadığını göstermek isterler.!
Demek istediğim şudur ki; Malımıza, mülkümüze, rütbemize ve servetimize fazla güvenmeyelim. İyi insan olalım, hiç kimseyi kırmayalım, incitmeyelim, üzmeyelim, önyargılı olmayalım, farkında olmadan başkalarının günahını almayalım, karşımızdakini de dinlemeden, görüşünü almadan o kişi hakkında karar vermeyelim, yargısız infaz yapmayalım. Mezarlıklar ''Ben olmasam, olmaz'' diyenlerle doludur. Öldükten sonra, öteki dünyaya göç ettiğimizde yani ahirette hiç kimseye ''Ne kadar para getirdin, ne kadar servetin var, rütben neydi, makamın neydi, kaç tane ev, arsa, tarla aldın, kaç kilo altın getirdin'' diye sormuyorlar. Makam, rütbe veya servet düşmanı değilim ama biliyorsunuz ki ''Mal da yalan, mülk de yalan, gel sen de biraz oyalan'' diye bir söz vardır. Öteki tarafa götüreceğimiz tek şey; ''İyi insan olmaktır.!''

Sevgi ve saygılarımla. Viyana.03.01.2025.mk.