muammer.kelesoglu @ yahoo.com

Değerli dostlar. İster Türkiye'de, isterseniz yurtdışında yaşadığınız ülkelerde bürokrasiden şikayetçi olmayan yok gibidir. 40 yılı aşkın bir süre çalıştığım devlet dairelerinde herhalde karşılaştığım kırtasiyecilik ve bürokratik engellerden dolayı olacak içimden küçük bir fıkra yapmak bile gelmişti.

Şöyle ki; ''Uzaya 4 kişi gönderilecekmiş. Bir Alman, bir İngiliz, bir İtalyan ve bir Türk.! Sormuşlar Uzaya giderken yanınızda ne götürmek istersiniz diye.? Alman; 100 kutu bira demiş, İngiliz; 100 kutu sallama siyah çay demiş, İtalyan; 100 kutu pizza demiş, sıra Türk'e gelince başlamış saymaya; 1) Vukuatlı nüfus kayıt örneği, 2) Uluslararası doğum kayıt örneği, 3) İkametgah ilmuhaberi, 4) Adli sicil belgesi, 5) 4 adet arkası beyaz biometrik fotoğraf'' demiş. Sormuşlar bunları orada ne yapacaksın, niye götürüyorsun diye: Türk'ün cevabı: ''Ne yapayım, nereye gitsem bunları istiyorlar'' olmuş.

Aynı bunun misali her hükümet döneminde ''Bürokrasi azalacak, kırtasiyecilik azalacak, bu konuda tedbirler alınacak'' derler ama memur olduğumuz için maalesef her seferinde bunların daha da arttığını görür ve şaşırırdık. Fotokopi, fotokopi ve fotokopi.!! Eski bir başbakana atfedilen bir fıkra vardı. Başbakan bir bakanlığı ziyarete gider ve bu arada arşiv odasını da kontrol etmek ister. Bakar ki her tarafta raflar dosya, dosya belge doludur. Yanındakilere der ki, ''Ne gerek var bu kadar belgeye, bunların fotokopilerini çekin ve asıllarını da atın.'' İşte bürokrasi ve kırtasiyecelik böyle bir şey.! Başına bir şey geleceğinden korkulduğu için bir sürü evrak istenir, hazır ele geçmiş evrak atılmaz, bir türlü bırakılmaz, terk edilmez. Eskiden kırık bir sandalye atılacağı zaman 3 kişinin imzaladığı bir tutanak hazırlanır ama o sandalye ne hikmetse bir türlü atılamazdı. !

Bugün bilgisayar çağında olduğumuz halde bürokrasiye iş yaptırmak deveye hendek atlatmaktan zordur. Bir devlet dairesine işiniz mi düştü, hadi bir şey sormak veya bilgi almak için bir telefon açın bakalım ulaşabilecek misiniz? (Bazı devlet daireleri istisnadır). Şayet büyük bir şans eseri olur da telefonu açarlarsa nefes nefese veya soğuk ve tersler gibi bir sesle santral sizi birisine bağlayacak, bağlanan kişi ya ''ilgili arkadaş yerinde yok, ya da on tane sorudan sonra 3 gün sonra tekrar arayın vs.vs.'' diyecektir. 3 gün sonra aradığınızda ise yine olumlu bir cevap yerine tekrar -3 gün sonra aramanızı- isteyecektir. Bürokraside genellikle ya işi yapan memura güvenilmediğinden, ya vatandaşın getirdiği belgelere güvenilmediğinden, ya da hem memura ve hem de vatandaşa güvenilmediğinden vatandaş yokuşa sürülür.

Hiç unutmuyorum; konsoloslukta askerlik işlemlerine de bakardım. Birgün bir askerlik şubesinden bir yazı geldi ve bir şahıs yoklama kaçağı olarak aranıyordu. Şahsa mektup gönderdim ve geldi. Karşımda bir bayan duruyordu. Bayanın adı erkek çocuklarıına da verilen bir isime benziyordu. (memur hata yapmış, nüfusta erkek yazılmış ve değiştirilmesi için avukat tutup,dava açması gerekiyordu) Kimliğinin ve pasaportunun fotokopilerini çektim ve şubeye şahsın bayan olduğunu bildiren bir yazı ile birlikte gönderdim. Üç ay sonra şubeden tekrar bir yazı geldi ve bayanın boydan fotoğrafları isteniyordu. Bayanı tekrar davet ettim, bayan hamileydi ve fotoğraflarını çektim, gönderdim. Ama sonradan gelen bir yazıda ise bu sefer de bayanın Türkiye'ye gelmesi isteniyordu.!!

Aslında sorun memurun-memura güvenmemesi mi, kırtasiyecilik mi, yoksa işgüzarlık mı? Vardır her yerde böyle memurlar.!! Vatandaşa eziyet etmekten zevk alan, kraldan çok kralcı olan, ya da kendisinden emin olmayan, empati yoksunu memurlar vardır her yerde.! Aslında günün birinde kendisinin de bir devlet dairesine işi düşeceğini hiç düşünmez. Bürokrasi nedeniyle sağlık raporlarında bir tek mühür eksik olduğundan dolayı yurtdışına çıkamayan ve havaalanlarından geri dönen birçok hasta tanırım. Yurtdışında yaşayan bazı vatandaşların bir Uluslararası Doğum Kayıt Örneği (Geburtsurkunde) alabilmek için -ücretsiz/5 dakikalık bir işlem için- 300 km uzaklıktan konsolosluğa gelmeleri gerekiyordu. Taahhütlü olarak posta ile gönderelim derdim, ama bürokrasi ''hayır'' dediği için gönderemezdik.!

Çok sevdiğim bir başkonsoloslumuz vardı. Sonradan büyükelçi ve emekli oldu. Derdi ki; ''Memurun 2 tane defteri vardır. Birisi siyah, diğeri ise beyaz. İsterse beyaz defteri açar, isterse siyah defteri'' Yani isterse yapar, istemezse yapmaz. derdi. Kendisi de kırtasiyeciliği sevmezdi. Vatandaş geldiğinde önce aklınıza, sonra da vicdanınıza sorun.derdi. Bu nedenle karşılaştığımız bazı tereddütlü durumlarda vicdanımız terazi de vatandaştan yana ağır basardı. Bazı üst bürokratlar ve amirler genellikle kalıplaşmış kanun ve genelgelere takılır kalır, yenilikten hoşlanmaz. Kendilerine iş çıkartılmasını da sevmezler. Yine bazı bürokratlar ve amirler genellikle memuru baskı altına almaya alıştıklarından dolayı memurlar da vatandaşın karşılaştığı sorunları bir üst makama iletmeye, anlatmaya ve çözüm üretmeye çekinirler. Ondan sonra da ''Bananecilik ve nemelazımcılık' başlar. !

Hiç unutmuyorum. Eskiden yurtdışındaki boşanma kararlarının Türk mahkemelerinde tanınması (Tenfizi) gerekirdi. Bunun için şahıslar Türkiye'de avukat tayin eder, konsolosluktan vekaletname yazdırır ve boşanma kararlarının tercümesi ile birlikte avukata gönderilirdi. Bunun gereksiz olduğunu, boşanma kararlarının zaten yurtdışında kararı veren mahkeme tarfından kesinleştirildiğini, boşuna avukata ücret ödendiğini, Türk mahkemelerine yük olduğunu ve bu işlemin konsolosluklardaki bilgisayarlarda nüfus kütüklerine yazılabileceğini aylarca Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığına (YTB) yazdım ve telefonla anlattım. Çok şükür ki orada işini çok seven, ilgilenen ve elini taşın altına koyan bir memura rastladım. O da çeşitli bakanlıklarla görüştü, mücadele etti ve konu nihayet vatandaşın lehine sonuçlandı. Yoksa bugün hala işlem öyle devam ediyor olacaktı. Artık boşanma kararları avukat tutmadan ve dava açmadan konsolosluklarda nüfus kayıtlarına yazılabilmektedir.

Yine; eskiden şimdiki gibi ''Mavi kartlılar kütüğü'' yoktu. Kadınlar boşandığı halde pembe kartta veya eski mavi kartta boşandığı kişinin soyadını taşımaya devam ederdi. Nüfuslarında da öyle kalırdı. Ayrıca Avusturya vatandaşlığına geçen ailelerin sonradan doğan çocukları da nüfusa yazılamaz ve mavi kart alamazlardı. O yıllarda Avusturyalılara vize olduğundan bu çocuklar Türkiye'ye girişlerinde vize almak zorunda da kalırdı. Buna benzer birçok sorun vardı. Birgün bir konsolosluğumuzda toplantı yapıldı. İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma Bakanlığı, Nüfus ve vatandaşlık Dairesinden yetkililer gelmişti. Herkesin içerisinde bu konunun önemini tek tek anlattım. Hiç olmazsa bu çocuklara Batı Trakyadaki Türklere konsolosluklarca verilen bir ''Türklük Belgesi'' verelim, yarın- birgün bu çocukları kaybedeceğiz, kardeşler birbirinden ayrı düşecek'' dedim. Heyet başkanı çok değerli bir büyükelçimizdi. (halen büyükelçidir) toplantıya ara verdi ve konsolosluğun bahçesinde yanıma gelerek konuyu bir kez daha anlatmamı istedi. Sağolsun, varolsun, ''Ankara'ya döner dönmez bu konuyu halledeceğim'' dedi ve halletti. Böylece şimdiki ''Mavi kartlılar kütüğü'' oluşturulmuş oldu.

Artık sonradan doğan çocuklar da ailelerinin yanına kayıt ediliyor ve mavi kart alabiliyorlar. Burada anlatmak istediğim şey şudur. Evet bürokrasi vardır, katıdır ama memurlar da sadece verilen işi yapmakla kalmamalı, sorunları tespit etmeli, ilgili makamlara aktarmalı ve sorunların çözümünde de öncülük etmelidir. Şimdi gurbetçilerin çözüm bekleyen başka sorunları var. Bunları da ilgili makamlara ve bürokratlara.! aktarmaya devam ediyorum.

Örneğin: 1) 185 gün şartı kaldırılmalıdır. 2) Yabancı plakalı araçlar Türkiye'de ya TÜV alabilmeli veya mavi plaka alabilmelidir.3) Mavi kartlılar da araç ve naklihane ithali yapabilmelidir. 4) Yurtdışındaki gurbetçiler Türkiye'de sadece acil durumlarda değil, normal durumlarda da tedavi olabilmelidir. vs.vs. Bu konuları T.C. Ticaret ve Gümrük bakanının bizzat kendisine yazdım ve cevap bekliyorum. Ah bürokrasi ah.!

Sevgi ve saygılarımla. Viyana.