Yeni yıl geldi, ve her birimiz aynı soruyu soruyoruz: "Bu yıl nasıl bir değişim yaşamalıyım?" Daha sağlıklı, daha iyi, daha mükemmel bir versiyon olma isteğiyle dolup taşıyoruz. Ama bir yandan da, bu yolculuk hepimizi tuhaf bir tüketim maratonuna sokuyor. Kendimizi iyileştirmek için harcadığımız çaba, bazen bize hem fiziksel hem de ruhsal olarak yük oluyor. Artık sadece alışveriş listelerimiz değil, bir de “daha iyi bir ben” listesi var. Gıda takviyeleri, estetik trendler, spiritüel şifalar… Her biri bize daha iyi hissetmemiz için vaatlerde bulunuyor. Ama ironik bir şekilde, her şey bizi iyileştirmeye çalışırken biz hâlâ eksik hissediyoruz.
Peki, ne yapıyoruz?
Sağlıklı olma yolunda sabahları smoothie'ler hazırlıyoruz, içine çilek, avokado, badem sütü ekliyoruz, hatta mucizevi yağlar da ekliyoruz. Ancak bu karışımı içerken gözlerimiz telefonlarımızdan ayrılmıyor. Oysaki, bedenimize iyi bakmak sadece dışarıdaki ürünlere bağlı olmamalı. Ruhsal dinginlik de en az fiziksel sağlık kadar önemli. Ama o da başka bir listeye eklenmiş ve biz ona bir türlü sıra getiremiyoruz.
Herkes spor yapmaya başlamışken biz de bir koşu bandına adım atıyoruz. Ama hedef nedir? Nereye koşuyoruz? Kimse gerçekten hedefe varacak gibi bir izlenim bırakmıyor. Sosyal medyada paylaşılan spor paylaşımları ise bir nevi bu kültürün parçası haline gelmiş durumda. Çünkü, biliyorsunuz, eğer bir şey yapılmışsa, bunun herkes tarafından bilinmesi gerek. Yoksa yapmamış gibi hissediyoruz. Ancak sporla bitmiyor, pilates topları, yoga matları, kettlebell’ler derken, sanki hayatımızın merkezine fitness yerleşmiş gibi. Yine de içsel huzurumuz o kadar kolay elde edilmiyor.
Estetik dünyasına gelince, her yıl bir trend doğuyor. “Yeni yıl, yeni burun” dediğimizde, sanki her yıl bir burun trendi varmış gibi hissediyoruz. Ama bu yalnızca burunla sınırlı değil; dolgular, botokslar, Hollywood yanakları… Bir süre sonra aynaya baktığımızda tanıyamadığımız bir yansıma karşılıyor bizi. Şimdi de minimal estetik deniyorlar, ama ironik olan, herkes aynı minimal görünüme ulaşabilmek için maksimum çaba harcıyor. Hâlâ tam olarak neyi değiştiriyoruz, kim bilir?
Spiritüel şifa arayışına gelince, her şey biraz karmaşıklaşıyor. Kadim bilgilerle modern endişelerimizi çözmeye çalışıyoruz. Meditasyon yapıyor, nefes terapisi alıyor, kristallerle kendimizi şifalandırmaya çalışıyoruz. Aslında çok güzel şeyler bunlar, ama içsel enerjimizi bulmakta zorlanıyoruz. Belki de meditasyon yaparken bile, kafamızda market listesi dönüyor. O kadar çok dışa dönük enerjiler arıyoruz ki, kendi içsel dengeyi bulmak bir türlü mümkün olmuyor.
Ve sonra da güzellik ürünleri devreye giriyor. Yeni yıl, yeni vaatlerle geliyor. Her krem "gerçek mucizeyi" sunuyor. Ama aynaya baktığımızda hâlâ aynıyız. Belki de sorun aynada değil, aynaya bakışımızda? Peelingler, maskeler, tonikler… Banyodaki raflar artık yetmiyor. Yeni bir dolap almayı düşünenler var. Ama tüm bu ürünler arasında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, özgüvenimiz. Oysa o, raflarda değil, içimizde bir yerlerde saklı.
Son olarak, psikologlara geliyoruz. Her şeyin çözüleceği yer gibi görünse de, gerçekleri söylemek bile zorlaşıyor. “Aslında o kadar kötü değilim,” diyoruz. “Biraz yorulmuşum sadece.” Ama içimizde biriken her şey bir kar topuna dönüşüyor, yuvarlanıyor, büyüyor. O kar topunun altında kalmaktan korkuyoruz. Bu yüzden, çoğu zaman o kar topunu itiraf etmek yerine, susuyoruz ve hayatımıza devam ediyoruz.
Yeni yılda belki de en önemli soruyu kendimize sormalıyız: “Gerçekten neye ihtiyacım var?” Daha az ürün mü, daha çok huzur mu? Daha az estetik mi, daha çok öz-sevgi mi? Kendimizi “iyileştirmek” adına sürekli bir şeyler tüketmeye devam ettiğimizde, o şifa aslında bizde mi? Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, belki de en büyük şifadır.Burada yazdıklarım kimseyi eleştirmek ya da yargılamak amacı taşımıyor. Herkesin kendi yolculuğu farklı ve bunlar sadece bir düşünce biçimi. Hiç kimseyi küçümsemek ya da yargılamak gibi bir niyetim yok. Her birey kendi ihtiyacına göre yol alır, önemli olan bu süreçte kendimize karşı dürüst olmamız ve gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu anlamamız. Ama bazen, daha azını istemek, fazlasına kapılmadan, huzuru bulmak ve buna izin vermek de çok değerli. Yeni yılda belki de yapmamız gereken şey, biraz daha içsel dinginlik, biraz daha samimiyet ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmektir.
Gülhan Meşeli