Bir düğün… Hepimizin hayalinde pembe düşler bırakan o kelime. Beyazlar içinde bir gelin, heyecanla bakan bir damat, sarılan aileler, çalınan müzikler, gülen yüzler… Düğün, sadece iki insanın değil, iki ailenin de birleştiği bir törendir. Sevinçtir, başlangıçtır. O günü özel ve unutulmaz kılmak hepimizin arzusu.

Ama Avrupa’daki Türk toplumu için düğün kelimesi artık yalnızca mutluluğu çağrıştırmıyor. Ne yazık ki birçok gencimiz için düğün, bir yükün başlangıcı haline gelmiş durumda. Ve bu yük, sadece maddi değil; manevi olarak da omuzlara çöken bir baskıya dönüşüyor.

Kimi aile için düğün, bir prestij meselesi haline geliyor. “Kız evi şöyle yapmıştı, biz de eksik kalmayalım”, “Amcaoğlunun düğünü çok konuşuldu, bizimkisi de öyle olsun”, “Eline yüzüne bulaştırmasınlar” gibi cümlelerle başlıyor her şey. Genç çiftlerin kendi isteklerinden çok, ailelerin beklentileri yön veriyor düğün hazırlıklarına. Ve bu beklentiler büyüdükçe, yük de ağırlaşıyor.

- Düğün salonu: 25 bin euro.
- Altınlar: 15 bin euro.
- Ev eşyası: 10 bin euro.
- Fotoğraf, video, gelinlik, pasta, orkestra: 10 bin euro.
- Balayı, kuaför, gelin arabası, misafir ağırlama derken... toplam 70-80 bin euro.

Ve çoğu zaman bu miktar, ya krediyle ya da yıllarca biriktirilen ama gelecek için saklanması gereken paralarla ödeniyor.

Her şey bir gece için.

O geceden sonra gerçek hayat başlıyor. Gecikmiş taksitler, ödenmeyen faturalar, "şu ay biraz kısıntıya gitsek" konuşmaları… En zor kısmı da, bu maddi yükün, zamanla duygusal uzaklığa sebep olması. Çünkü sevgi, sıkışmışlığın içinde solmaya meyilli olur. İki genç insan, hayal ettikleri evliliği yaşamak yerine, hesap kitap arasında yolunu kaybedebiliyor. Daha birkaç ay önce "bir ömür boyu" diye söz veren çiftler, altı ay içinde terapiye, bir yıl içinde avukata başvurabiliyor.

Kimse kötü niyetli değil aslında. Hiçbir anne baba çocuğuna zarar gelsin istemez. Hiçbir akraba bilerek yük bindirmek istemez. Ama işte, “ne derler” korkusu, sevginin önüne geçebiliyor. Gösteriş, samimiyetin yerini alıyor. Paylaşmak yerine kıyaslama başlıyor. Ve en başta niyetimiz çok güzel olsa bile, sonuç hiç öyle olmuyor.

Artık bu döngüyü kırmanın zamanı gelmedi mi?

Düğünleri küçük düşürmek değil niyetimiz. Elbette kutlanmalı, elbette sevinç paylaşılmalı. Ama önemli olan; çiftin mutlu olup olmadığı, maddi olarak ayakta kalıp kalamadığı, bu yola baskıyla değil, gönüllülükle çıkıp çıkmadığı.

Bazen bir masa, birkaç samimi dost ve içten bir tebessüm; en büyük salonlardan daha değerlidir. Bazen gösterişten uzak ama kalpten bir kutlama, genç çiftin geleceğine yapılacak en büyük yatırımdır.

Unutmayalım ki düğün, bir gün süren bir seremoni. Ama evlilik, bir ömür sürecek bir yolculuk. Bu yolculuğun başına ağır valizler koyarsak, yürümek zorlaşır. Belki de gençlerimize bırakacağımız en güzel miras; borçsuz, baskısız, tertemiz bir başlangıçtır.

Not:

Bu yazı, kimseyi hedef almadan, kimseyi suçlamadan; sadece bir yaraya nazikçe dokunmak için yazıldı. Düğünleri değil, düğünlerin yükünü konuşalım istedim.

Copyright ©  www.havadis.at. Tüm Hakları Saklıdır. Havadis.at yayımladığı haber, fotoğraf ve görüntü ile internet ve wap için oluşturduğu her türlü bilgi, havadis.at yönetiminin izini olmadan hiçbir şekilde kullanılamaz.