Değerli dostlar. Türkçemize ve Türkçe derslerine sahip çıkmalıyız.! Hepinizin bildiği gibi bir çocuğun anadili onun ''Anayurdu'dur. Çocuk doğduğunda, daha ana kucağına verildiği ilk günden itibaren annesinin dili, güzel sözleri ve ninnileri ile karşılaşır. Her yönden sağlıklı yetişen bir çocuk kendi anadili ile büyür, kendi dini, örf, adet ve gelenekleri ile yetişir, kendi ülkesinin insanları ile biraraya gelir, sohbet eder ve kaynaşır. Kendi masallarını, kendi şarkılarını ve kendi türkülerini dinler. Ruhsal gelişimini, manevi kimliğini ve kişiliğini kendi dilinde bulur. Amca, dayı, hala, teyze, diğer akrabaları ve kendi yaşıtları arasında yabancılık çekmez, ilişkilerini sürdürür. Çocuklarımız Türkçe bilmez ise bir Aşık Veysel'i, Dede Korkut'u, Yunus Emre'yi, Nasrettin Hoca'yı, Hacıvatla-Karagözü, Keloğlan'ı, tarihini, geçmişini, Kurtuluş Şavaşını, Çanakkale savaşını, Atatürk'ü, bayrağımızı, Milli Marşımızı ve güzel vatanımız Türkiye'yi, milli ve dini günlerimizi ve bayramlarımızı nasıl tanır ve nasıl anlar.! ?
Örnekler göstermiştir ki; anadilini bilmeyen bir çocuk kendi kimliğine ve toplumuna yabancı kalmaktadır. Maalesef gurbette doğup, büyüyen çocuklarımız Türkiye'deki çocuklara göre çok daha büyük zorluklarla karşılaşmakta ve hayata bu konuda her zaman 5-0 yenik başlamaktadır. Kendi anayurdundan, kendi devletinden, milletinden, dini ve milli bayramlarının vermiş olduğu o güzel ortamlardan ve manevi havasından uzak kalmaktadır. Bu nedenle gurbetteki anne, baba, öğretmen ve tüm eğitimcilere düşen en büyük görev çocuklarımıza kendi anadillerini yani Türkçelerini öğretmek, yaşatmak ve imkan varsa Türkçe derslerine göndermektir. Avrupa'daki bazı ülkelerde ve eyaletlerde okullarda Türkçe dersi verilmesini talep eden birçok insan olmasına rağmen bu imkanı bulamamaktadır. Oysa Avusturya'da yıllardır okullarda Türkçe dersi verilmekte fakat gereken ilgiyi bulamamaktadır. Bugün Vorarlberg eyaletinde bildiğim kadarıyla 6.000 civarında Türk ve Türk kökenli ilk ve ortaokul çocuğu okula gitmekte, fakat bunlardan sadece 1.300- 1.500 civarındaki çocuklar Türkçe derlerine devam etmektedir. Tabi ki öğretmen sayısı da eyalet hükümeti tarafından bu duruma göre ayarlanmaktadır.
Türkçe ve Türkçe derslerinin önemini bizzat şahit olduğum birçok örnekten sadece 3 tanesini paylaşmak istiyorum.
1) Konsoloslukta askerlik işlerine baktığım günlerden birgün odaya bir yaşlı teyze ile oğlu geldi. ''Buyrun ne için gelmiştiniz'' diye sordum ve genç vatandaşımızla konuşmaya çalıştım. Ancak; genç vatandaşımız bir bana bakıyor, bir annesine bakıyor fakat cevap veremiyordu. Annesi bana dönerek; '' O Türkçe bilmez. Okusun, üniversiteye gitsin diye evde hiç Türkçe konuşmadık, hep Almanca konuşmaya çalıştık. Ortaokuldan sonra okumadı, sokaklarda geziyor, bizim Almanca'mız iyi olmadığından dolayı da '' Siz ne biçim Almanca konuşuyorsunuz'' diye babasıyla beni küçümsüyor dedi. Çok üzülmüş ve şok olmuştum.!
2) Konsoloslukta noterlik işlerine bakarken ise birgün odaya 3 genç bayan geldi. Babaları vefat ettiğinden dolayı miras vekaletnamesi vermek istediklerini söylediler. Kimliklerini aldım ve vekaletnameleri yazmaya başlamıştım. 2 kardeşin vekaletnameleri yazdım üçüncü bayanın vekaletnamesine başlayacaktım ki konuşmasından bayanın Türkçe bilmediğini anladım. Zaten sorum üzerine kendisi de Türkçe bilmediğini beyan etmişti. Bunun üzerine vekaletnameyi yazamadım, tekrar randevu almasını, Türkçe bilen bir yeminli tercümanla gelmesini söyledim ve işlem yarım kalmıştı. Çok üzülmüşlerdi, ben de çok üzülmüştüm. Bir Türk çocuğunun kendi anadilini bilmemesi, Türkçeyi konuşamaması beni de çok üzmüştü.
3) Yine bir gün, bir işlem için oğlu ile birlikte konsolosluğa gelen vatandaşımız oğlundan yana dert yanıyordu '' Senelik izinlerde her yıl Türkiye'deki köyümüze gidiyoruz; dedesi, ninesi ve akrabaları ile Türkçe konuşamıyor. Onlar da Almanca bilmiyor ve bir daha köye de gitmek istemiyor. Zaten telefon açtığımızda telefonla hiç konuşamıyor. Onlarla internetten de yazışamıyor. Yani çok üzülüyoruz'' demişti.
İnanın ki sayfa da yer olsa bu örnekleri çoğaltabilirim. Ama sizlere Türkçe dilinin, anadilimizin önemini anlatmaya çalıştım. Gurbetteki gelecek nesillerimizi kaybetmeyelim. Çocuklarımızı ve torunlarımızı kaybetmeyelim. İnanın ki her millet çocuklarına ilk önce kendi anadilini öğretiyordur. Elbette ki bulunduğumuz ülkenin dilini de yani Almanca'yı çok iyi öğrenelim, çok iyi yazalım, okuyalım ve konuşalım ama Avusturya devleti böyle bir imkan sunmuşken çocuklarımızı okullardaki Türkçe derslerine gönderelim, kayıt yaptıralım, derslere devam etmelerini sağlayalım, öğretmenlerimizi destekleyelim. Türkçe, dünyada konuşulan diller arasında 5.sıradadır. Anadilinden yani Türkçe'den uzak olan; vatanına, milletine ve akrabalarına da uzak olabiliyor, asimile olabiliyor. İnanın ki küçük çocuklar anadilini iyi öğrendikten sonra başka dilleri daha çabuk öğreniyor. Ben bunları bizzat kendi çocuklarımda da yaşadım. Avrupa bile 40 sene sonra anadilin önemini anladı ve bugün günah çıkartıyor. ''Önce anadili.! ' diyor. Son söz; ne demişler '' Bir dil bir insan, iki dil iki insan'' Kalın sağlıcakla.
Sevgi ve saygılarımla. Viyana. 06.03.2024.mk.