Saygı değer Havadis okurları. Bu yazımda sizlere Ana dilimiz Türkçe ile alakalı muhtemel gelecekte önümüze çıkacak olan büyük sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Hepimizin de farkında olduğu gibi yeni nesil gençlerimiz Türkçe dilini konuşma konusunda gün geçtikçe zayıflamakta ve Türkçe derslerine kayıtlar malesef azalmaktadır. Aileler olarak dilimize sahip çıkmalı ve okullarda verilen Türkçe derslerine çocuklarımızın kayıtlarını yapmalıyız. Okullardaki Türkçe derslerinin yanısıra Yunus Emre Enstitüsü tarafından düzenlenen çevirimiçi Türkçe dersleri de alternatif ek eğitim imkanı olarak değerlendirilebilir. Türkçe eğitimlerini destekleyici olarak hafta sonları dini eğitim veren derneklerin eğitim dillerinin Türkçe olması da dilimizi unutulmaması ve çocuklarımızın Türkçe pratik yapabilmeleri açısından destekleyici bir unsurdur.
Avrupa'da yaşayan Türk toplumu farklı diller ile büyüyor, bizlerin hem Avrupada ki Türk toplumu hem de Anavatanımız ile ortak iletişim dili Türkçedir. Toplumun, ailenin ve hatta insanın biçim kazanması dil ile mümkündür, dil yoksa millet de yoktur, kültür de yoktur, medeniyet de yoktur. O yüzden Türkçe dilimizin korunması bilinciyle hareket etmeyi kendimize görev edinmeliyiz. Dilimiz için vermiş olduğumuz her emeğin kendi lehimize olduğunu, dilini kaybetmiş bir milletin yok olmaya mahkûm olacağını akıllarımızdan çıkarmayalım.
Sizlere Avusturya eğitim sisteminde Türkçe derslerinin kısa tarihçesi ile alakalı bilgiler vermek isterim. Konuyu daha iyi anlamamız açısından tarihte neler olduğunu bilmek faydalı olacaktır. Kaynak olarak aldığım, bu konuda bir tez çalışması yapmış olan Pakize Kepenek hanımefendi ve Ali Fuat Arıcı beyin detaylı analizini de aşağıda bağlantı olarak vermiş olacağım. Pakize hanıma Ali Fuat beye bu çalışmaları için teşekkür ederim.
İlk olarak 1976 yılında Avusturya Eğitim Bakanlığı ile Türk uzmanları ve Eğitim Bakanlığından oluşan bir heyet Avusturya’daki Türk kökenli çocukların eğitimleri ile ilgili görüşme yapmıştı. Amaç, Türk çocuklarının tekrar kendi ülkelerine döndüklerinde zorluk çekmemeleri ve ülkeleriyle bağlarını koparmamaktı.
İlk başlarda bu dersler için öğretmenler ve ders programı Türkiye tarafından sağlaması üzerine anlaşılmış, ancak ders programı Avusturya eğitim sistemine uygun bir şekilde bir revizeye uğramış. 80’li yılların ortalarında Avusturya Federal Eğitim Bakanlığı bu derslerin seçmeli ders olduğu ve zorunlu ders olarak sayılmadığının altını çizmiştir. Bu özellikle Türk devletiyle Avusturya devleti arasında fikir ayrılığına sebep olmuştur. Türkiye bu derslere en azından not verilmesi ve ailelerin de en azından derslere göndermede teşvik edilmesi taraftarıyken Avusturya anlaşma şartlarını değiştirmeyi düşünmemiştir.
Mart 1992’de misafir işçilerin kalıcı olacağının görünmesi, bu işçilerin çocuklarının Avusturya'da eğitimlerine başlamaları ile, ana dilinin yanısıra yerel dil olan Almanca'nın önemi ortaya çıkmış. Artık sadece döndüklerinde ana dillerini unutmamaları üzerine kurulu olan amaç, ikinci dillerini daha iyi öğrenebilmek gibi amaçlarla yer değiştirmiştir. İlk başlarda %50’lik bir katılım (1987-1990) olsa da sonradan 90’lı yılların başında bu sayı oldukça düşmüştür. Günümüzde Türkçe derslerine olan kayıtlar hala düşük seviyelerde ilerlemekte.
Öğretmen atamaları ilk başlarda Türkiye devleti tarafından organize edilmiştir. Şuanda Türkçe Ana Dili dersi öğretmenlerinin atamaları ve ücretlendirmeleri Avusturya devletine aittir.
Anadilimize ebediyen sahip çıkmak dileği ile...
Kaynak: Avusturya’da Türkçe Öğretimi Üzerine Nitel Bir Araştırma:
Sorunlar ve Beklentiler1