T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Başkanı Doç. Dr. Kudret Bülbül, Vorarlberg‘e gerçekleştirdiği bir ziyarette Havadis Haber‘nin konuğu olarak Gazetemizin İmtiyaz sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Volkan Meral ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Başkan Kudret Bülbül, gazetemize verdiği röportajda önemli konulara değinirken, YTB kurumu ile ilgili de bir çok bilgi verdi.

 

Havadis Haber: Sayın başkanım Vorarlberg‘e hoş geldiniz. Bize YTB ile ilgili neler söylemek istersiniz? YTB‘nin amacı ve kuruluş nedeni nelerdir?

 

Kudret Bülbül: Öncelikle şunu belirtelim, Türkiyenin medeniyet ve kültürel sınırları siyasal sınırlarının çok daha ötesindedir.

Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Afrika coğrafyaları ile bizim tarihsel olarak, kültürel olarak çok ortak noktamız ve ortak bir tarihimiz var, yaşanmışlıklarımız var. Yüz yıl öncesine kadar ortak bir medeniyetin çocuklarıydık, bunun üzerine 60‘lı yıllarla birlikte Türkiye‘den Avrupa‘ya, Amerika‘ya ve diğer ülkelere yoğun bir göç oldu. Ama maalesef yakın dönemlere kadar gerek bu tarihdaşlığı gerek kültürdaşlığı güçlendirici çalışmalar yapamadık. Bir unutmuşluk vardı, bir kopukluk söz konusudur. Bu tarihsel coğrafyadan keza yurt dışındaki vatandaşlarımız ile ilgilenen onların dertleri ile dertlenen onları sahiplenen onlar ile yakından ilgilenen bir kurumumuz söz konusu değildi. Tabiki Türkiye‘nin iç sorunları da buna çok müsait değildi, ekonomik durumları ve verileri de çok müsait değildi; ama 2000‘li yıllar ile birlikte büyüyen, genişleyen, ilerleyen bir Türkiye söz konusu. Farklılıkları ile barışan, farklılıklarını bir zenginlik olarak gören bir Türkiye söz konusu ve içerde demokrasi çıtasını ve özgürlük çıtasını yükselten ve bunun sonucu olarak özgürlükleri ve demokrasiyi genişlettiği oranda rahatlayan, rahatladığı oranda da ekonomik olarak gelişen bir Türkiye söz konusu. Ben bunu böyle vermenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Ekonomik olarak geliştiğimiz için demokrasi ve özgürlük çıtasını yükseltmiş değiliz, tersi çok daha doğru. Farklılıklar ile barıştığımız özgürlük ve demokrasi çıtasını yükselttiğimiz için ekonomik olarak geliştik, artık böyle bir Türkiye uzun yıllar, on yıllar, yüz yıllar ihmal ettiği yerleri terkrar hatırlamalı idi, kaybolan ilişkileri tekrar kurmalıydı, uzun yıllardır verilmemiş selamlar, alınmamış gönüller vardı. Bunlar ile tekrar ilgilenmek, tekrar o ilişkileri kurmak gerekiyordu ve yurt dışındaki vatandaşlarını sahiplenen, onlar ile sadece dövizler açısından ilgilenen değil, onları bulundukları ülkelerde etkin yapmaya, aktif yapmaya katkı veren bir kuruluşa ihtiyaç vardı. YTB‘de bu anlamda, bu çercevede, bu fikirmanda kuruldu. 

 

Havadis Haber: Bu bağlamda, halk ve dernekler arasında şöyle bir algı oluşmakta; „Devlet büyük işleri ve büyük projeleri destekler“, şimdi global olarak aldığımızda, yavaş yavaş ülkelere inersek; Türkiye, Avusturya ve Vorarlberg eyaleti. Sizin destekleriniz ülke bazında mı yoksa Vorarlberg‘in içinde bir derneğe de bu proje desteğiniz var mı?

 

Kudret Bülbül: Hatta daha düşük seviyede de destek verebiliyoruz, bizim doğrudan muhatabımız vatandaş. Bazı çalışmalarımızda yurt dışındaki vatandaşlarımız birey olarak da oralardan destek alabilir. Bazı çalışmlarımızda vakıflar, dernekler ve kar amacı gütmeyen kuruluşlar başvurabilirler. Bu anlamda bizim muhatabımız devletlerden çok daha fazla yurt dışındaki vatandaşlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, gönüllü kuruluşlarımız bu çerçevede tam da o dediğiniz kesimler bizden faydalanabilirler. Onlar ile birlikte çalışabiliriz, mali destek programlarımız var. Yurt dışındaki vatandaşlarımızı bulundukları ülkelerde etkinleştirmeye, aktif yapmaya, hayatın her alanında etkin kılmaya, eşit katılım sağlamaya yönelik çalışmalarımız var elbette. 50-60 yıl önce işçi olarak gelmişlerdi, elbette bütün kazançlar değerlidir, bütün kazançlar kutsaldır; ama 50-60 yıl sonra artık Cem Karaca‘nın dediği gibi ‘işçisin işçi kalma’ sözü bizim de mottomuz, hayatın diğer alanlarında da çok daha fazla etkin olmamız gerekiyor. Siyasette, sporda, ekonomide, sanatta, edebiyatta; bu anlamda çalışmalar yapılması gerekiyor. Biz bu anlamda derneklerimiz ve vakıflarımız daha etkin olmaya yönelik, daha aktif olmaya yönelik, atik bir yurttaş olmaya yönelik, bulunulan ülkenin her alanına katkı vermeye yönelik birer proje geliştirirlerse biz onlara destekler veriyoruz. Bunun mekanizmasını zaten web sayfamızdan da görebilirler, bütün vatandaşlarımıza ve sivil toplum kuruluşlarımıza iletiyoruz. Ama bazı çalışmalarımıza vatandaşlarımız doğrudan, birey olarakta baş vurabilirler, özellikle gençlik çalışmaları. Tam da böyle bir çalışma, ne bir derneğe, ne de bir kuruluşa ihtiyaç var. Örneğin daha önceki ziyaretlerimizde dile getirilen Türkiye stajları beklentileri vardı. Burada, şu an konuştuğumuz eyalette, ilçede, hatta köydeki herhangi bir vatandaşımız bize doğrudan başvurabilir; eğer üniversite okuyor ise, staj yapması gerekiyorsa. Daha önce staj yapamadıklarından şikayet ediyorlardı. Bazı ülkelerde bu zorunlukluk, bu stajları yaparlarsa üniversiteleri daha başarılı kapamaları söz konusu oluyor. İşte bu bağlamda yaz stajları programları başlattık. İki haftadır açık, lütfen takip etsinler; ordan başvursunlar. Türkiye‘de ki bütün masrafları biz karşılıyoruz, gençlerimiz sadece gidiş dönüş masraflarını karşılıyorlar, ondan sonra tüm masraflar bize ait. Bir ay boyunca Türkiye‘de ağırlıyoruz, ilgili kurumlarda, kamu kurumlarında, nereyi tercih etmişler ise özel kamu ya da düşünce kuruluşları o kendi tercihlerine göre kurumlara yerleştiriyoruz. 1 ay sonra tekrar dönüyorlar, keza önümüzdeki günlerde bir başka başvuru ilanı açıklayacağız; Gençlik Kampları. Türkiye‘de gençlik başkanlığımız ile gerçekleştirdiğimiz bir program, onların zaten Türkiye‘de kampları var. Bir yaz boyunca devam eden, onlar ile de bir anlaşma gerçekleştirerek oralara da buradaki gençlerimizi de dahil edeceğiz, kampların içerisinde gençlik başkanlığımıza teslim etmiş olacağız. Kapıya kadar götürüp ,kapıya kadar getirme kısmı da bize ait olmuş olacak. Önümüzdeki günlerde ilana çıkacak, lütfen gençlerimiz takip etsinler. Türkiye‘de yaz kampları yapmak isterlerse oralara başvursunlar. Burada da ne bir devlete, ne bir STK‘ya ihtiyaç var; gençlerimiz online başvuru ile başvurabilirler.

 

Havadis Haber: Web sayfası başvuruları haricinde Avrupa‘nın herhangi bir yerinde bir şubeniz ya da temsilciliğiniz varmı?

 

Kudret Bülbül: Bizim dünyanın hiçbir yerinde herhangi bir temsilciliğimiz yok, bu bazen karıştırılıyor. Sadece danışma kurulu üyelerimiz var, bu bir tür gönüllü hizmet. Yani bulunulan coğrafyada, ülkede herhangi bir sıkıntı varsa, bir ihtiyaç varsa bunu bize bildirsin, bizim yaptığımız çalışmalar ıda yurt dışındaki vatandaşlarımıza bildirsin. Çift yönlü bir istişari mekanizması bu. Dolayısı ile herhangi resmi bir mevki değil bu, zaten herhangi bir ücret de vermiyoruz. Kendilerinin olumlu katkıları için de teşekkür ediyorum, gerçekten bazıları bu anlamda pozitif katkı sağlıyor, ancak dediğim gibi gönüllü bir hizmet bu; ama onun ötesinde bizim bütün çalışmalarımız online.

 

Projelerimiz online, gençlik programlarımız online. Daha evvel de belirtmiştim, bir de dünyanın her tarafından Türk vatandaşı olmayanları Türkiye‘ye getirerek yürüttüğümüz Türkiye bursları programlarımız var. İstiyoruz ki gelişen Türkiye‘de, gelişen ülkelerin bakanları, diplomatları ve üst düzey yöneticileri Türkiye‘de yetişmiş olsun. Kolombiya‘nın başbakanı da Türkiye‘de eğitim almış olsun, Endonezya‘nın çok iyi bir ekonomisti de Türkiye‘de yetişmiş olsun. Dolayısı ile birer Türkiye gönüllüleri olsunlar diye çalışmalarda yürütüyoruz, bu anlamda her yıl başvuru alıyoruz. Bu yıl yaklaşık 110.000 başvuru aldık, malesef 5.000‘ine evet diyeceğiz, 105.000 kişiye hayır diyeceğiz. Bu çalışmamızda online, dolayısıyla insanımız vatandaşlarımız bizle çalışan bütün hedef kitlemizde olan kişiler bize doğrudan ulaşabilirler, zaten biz mekanizmaları kurarken de böyle kuruyoruz. 

 

Havadis Haber: Bir 50 yıl sonra Avrupa‘daki Türk vatandaşlarını nerede görmek istiyorsunuz?

 

Kudret Bülbül: Bizim tarihimizde çok farklı kimliklerden, kültürlerden çok fazla yetkililer var, zaten büyük medeniyet kuran toplumlar hep böyle yaparlar. Yüz yıl öncesinde mesela başbakanlarımız bakanlarımız, çok farklı ırklardandı, renklerdendi. Yüz yıl önce bizim kabilemizde başbakanımız zaten Mısırlıydı, Rum vardı, Ermeni vardı, Balkan topluluklarından insanlar vardı. Bugün dünyaya baktığımızda da farklılıklardan faydalanan topluluklar, fark yaratan topluluklar. Örneğin Amerika‘ya baktığımızda bizim unuttuğumuz bir değeri bugün gerçekleştiriyor. Yüz yıl önce Obama ailesi Amerika‘ya geliyor, yüzüncü yılında Amerika‘da bir siyahi başkan çıkarılıyor. Burada farklı bir kültürden bir başkan çıkabiliyor. Yurtdışına, buralara gelen vatandaşlarımızın da bugün elli yılı doldu. Elli yıl önce tahta bavullar ile geldiler, ben bu anlamda bütün derneklerimize başta büyüklerimize birinci nesile içtenlikle teşekkür ediyorum; son derece büyük değerler bıraktılar, sivil toplum örgütlerimiz belirli bir noktaya kadar getirdiler. Bütün bunlara evet diyorum, ama yetmez! Bir ikinci elli yıl içinde Avrupa‘da yaşayan insanımız, bulunduğu ülkede hangi alanda ise o alanda en iyi olmalı. 50 yıl sonra başbakanlar, yurt dışındaki vatandaşlarımızdan çıkmalı. 50 yıl içerisinde Avrupa‘nın en iyi ekonomisti bizim insanımızdan çıkmalı, en iyi sanatçısı keza bizden olmalı, en iyi gazetecisi, en iyi eğitimcisi en iyi tv program yapımcısı bizden olmalı. Biz bu vizyonla bu çalışmayla elli yıl sonrasını gerçekten inanarak, gerçekten bunun olabileceğini içtenlikle inananarak destekler veriyoruz, bunun için çabalıyoruz. Bütün bunlar mümkün, yeterki vatandaşımız inansın, çalışmalarına devam etsin. Tabi bütün bunları hedeflerken Türkiye ile Türkçe ile kendi kültürleri ile, dinleri ile, medeniyetleri ile barışık olmaları onlardan da kopmamamaları. Gönüllü olarak birisi ben kopmak istiyorum, asimile olmak isitiyorum diyorsa tabiki ona yapabilecek birşey yok, ama biz esas itibarı ile burada yaşayan insanımızın kendi kültüründen ve kimliğinden kopmadan, kendi değerleri ile, kendi gelenekleri ile barışık bir şekilde en etkin pozisyonlarda olmalarını arzuluyoruz. Zaten kendi geleneklerini ve dilini terk ederek kendi değerlerinden fedakarlık ederek bir yükselme olma şartı yaratılıyorsa bu zaten bir asimilasyon, zaten bir ırkçılıktır. Bu bir anlamda kültürel soykırımdır, bir anlamda aidiyete dayalı bir soykırımdır. Zorunlu oluyorsa, baskıyla bütün bunlar oluyorsa bu süreç içerisinde kendi kimliğine, kendi kültürüne bağlı olarak yükselmiş bir noktada görmeyi arzuluyoruz; bu da son derece mümkün. İnşallah 50 yıl sonra ömrümüz olursa yine burada oturduğumuzda bunları konuşmuştuk deriz. 50 yıl sonra bu noktadayız der kendimiz ile gurur duyarız.

 

Havadis Haber: Başkanım yoğun programınız içerisinde bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir şey var mı son olarak?

 

Kudret Bülbül: İnşallah, Allah ömür verirse 50 yıl sonra burada tekrar buluşuruz ve siz Avrupa‘nın en ünlü ve en iyi gazetecisi olarak görürüz. Bugün burada olan bütün vatandaşları şu anki bulundukları mevkilerinde en iyisi olduğunu görürüz. Bunun için dua edelim, çalışalım, çabalayalım; gerisi takdiri ilahi.